Nakış Dergileri

29 Aralık 2011 Perşembe

Kanaviçe dergisinin 25. sayısı çıkmış.

   Ocak-Mart 2012 olarak çıkarılan bu sayıda gelincikli masa örtüsü ve tablo, narbülbüllü yastık, bahçe temalı sampler tablo, çok ilginç Crewel desenli bir sürü proje (2 yastık, perde, masa örtüsü, tepsi ve yatak takımı), bir de blackwork tarzında bir tablo ve 2 kilim desenli yastık yer alıyor. İlgilenenlere duyurulur ;)

26 Aralık 2011 Pazartesi

Kanaviçeye başlarken bilmemiz gerekenler 3. İğneler

Bu hafta sonu nakış hastalığına yeni yakalanmış bir arkadaşım misafirliğime gelmiş, yanında da işlediği projeyi getirmişti. 16 count etamin üzerine çok güzel (ve hâlâ gözümün kesmediği büyüklükte ve renk sayısında) bir bahçeli ev manzarası. Fakat hemen farkettiğim, hatta kendimi tutamayıp biraz da gülümsediğim bir mesele gözüme çarptı - iğnenin kalınlığı. İğne o kadar kalınmış ki, kumaşın gözeneklerinden zor geçiyormuş... Oradan işte aklıma geldi - başlayanlar için kumaşın "count"u ve iğne numarası bir arada pek bir şey ifade etmez ki! Halbuki işi çok kolaylaştıran küçük bir bilgi:

   Elde nakış işleyenler için 2 tür iğne vardır - yuvarlak uçlu (round end) ve sivri uçlu (sharp end).

   Çarpı işi çalışırken yuvarlak uçlu iğneler kullanılmalıdır. İğnenin uçları yuvarlak olunca kumaşın ipliklerine zarar vermez, onları bölmez. Ayrıca sizin de ellerinize batmaz. Ambalajın üzerinde Tapestry Needles ya da Cross Stitch Needles yazar, üst kısımda da "round end - bout rond" (farklı dillerde "yuvarlak uç") diye bir yazısı ve rakam olarak gösterilmiş iğne numarası mevcuttur.  Ankara'daki el işi dükkânlarında, hatırlayabildiğim kadarıyla, 2 farklı marka nakış iğnesi satılıyor - DMC ve Milward (Coats). İkisi de çelikten yapılmıştır. DMC'nin fiyatı sanki biraz daha fazlaydı (ama emin değilim). Ben şahsen hep DMC iğnelerini kullanırım ve çok memnunum. Kırılmıyorlar, kumaşta iz veya parmaklarda kirlenme yapmıyorlar, hiçbiri de kararmadı şimdiye kadar. (Kalitesiz iğnelerde bütün bu sorunlar yaşanabilirmiş.)

çarpı işi iğneleri, no: 28

   İğne numaralarına gelince: numara ne kadar büyükse, iğne de o kadar küçük oluyor. Aşağıdaki resimde soldan sağa: 28 numara (en küçüğü) - 26 numara - 24 numara - 22 numara - 20 numara - 18 numara - 16 numara (en büyüğü).



   İğneler kumaşın deliklerinden kolayca, delikleri büyütmeden ve acayıp sesler çıkarmadan geçmeli. Örnek olarak şu tablo verilebilir:
etamin
evenweave kumaşı
iğne numarası:
6 ct
-
no: 16
8 ct
-
no: 16 veya 18
11 ct
22-25 ct
no: 22
14 ct
27-28 ct
no: 24 veya 26
16 ct
32 ct
no: 26
18 ct
36 ct
no: 26
20 ct
36 ct üstü
no: 28
hardanger 22 kumaşı
no: 28

   İşlediğiniz projede aynı zamanda tek veya birkaç iğne kullanabilirsiniz. Ben genelde birkaç iğne iplikle farklı köşelerden başladığım için o an kullanmadığım bütün iğneleri kumaşın bir kenarına tutuşturuyor, ipliği onun üstüne sarıyorum. Ama internette rastladığım ilginç bir obje varmış – “needle minder” ve "needle nanny" diye bir şey. 
needle minder
needle nanny

Anladığım kadarıyla, iki yassı mıknatıs kumaşın iki tarafından birbirine yapışıyor. Bizim gördüğümüz tarafta da mıknatısın üzerinde güzel desenli broş gibi bir şey var. Kullanmadığımız iğneleri bu “broş”un üzerinde bırakıyormuşuz, sonra da düşen iğne arama derdi olmuyormuş. Kullanılan mıknatıslar da öyle güçlüymüş ki nakış makasını bile tutabiliyormuş. (Şimdi kendim için nakışlı, daha doğrusu blackwork’lu bir tane yapmayı düşünüyorum, bakalım becerebilecek miyim;) )

11 Aralık 2011 Pazar

Blackwork sampler'in işlenmesi bitti


 ... ama bir de dikimi vardır, ve burada ben düzgün yapamayacağım diye bir takıldım... bir türlü nasıl yapacağımı bilemiyorum. Halbuki makas zarfının içine koyacağım kumaşı bile buldum - resimdeki çiçek desenli gri parça. ;) Gerçi makasımın "kösteği" (scissors fob) hazır, ama onu da dikmek bir hayli zor olmuş - gözlerim meğerse bayağı bozukmuş, körü körüne, doğru dürüst bir şey görmeden diktim. İkisi de hazır olunca resmini koyacağım. Bir de eşimin geçenlerde Ulus'ta bir işi vardı, bana bir küçük makas daha almış. Gene gri, titanyum kaplı dikiş-nakış makası, ama bu seferkinin ucu düz. Şimdi buna da bir "köstek" lâzım... ;)

4 Aralık 2011 Pazar

   Bir aydır buralardayım ama canım çok sıkkındı - sadece takip ettiğim bloglara göz atmak için uğruyordum. Ne bir şeyler yapmak, ne de bir şeyler yazmak istedi canım... Çocuklarımız gibi sevdiğimiz tüylü bebeklerden, kedilerimizden bir tanesi bizi çok erken bir yaşta terketti. Bir buçuk yaşındaki yakışıklı kara oğlum Mişka bir gece her zamanki gibi dışarı gezmeye çıktı ve bir daha dönmedi. Ertesi gün kapıcıdan öğrendiğimiz gibi bir araba altında kalarak can vermiş... Evde hayvan beslemeyen arkadaşlar anlamaz kolay kolay, ama ben bir çocuğumu kaybetmiş gibi hissediyorum kendimi... Eşim de öyle... Evin her tarafı da onun hatıralarıyla dolu... Allah'tan 3 tüylü bebeğimiz daha var da onlarla uğraşırken biraz geri planda kalıyor bu acı. Onlar da sanki hissetmişler, farklı davranıyorlar... Kedilerimiz özgür olacak, istediklerinde dışarı çıkıp dolaşacaklar diye düşündüğümüzde başlarına kötü şeylerin gelme ihtimalini asla unutmuyorduk, ama korkulan gerçek olunca zor atlatılıyormuş... Ve biz kendi gözlerimizle görmediğimiz için, bebeğimizi gömemediğimiz için bir yandan acı çekiyoruz, öte yandan hayatta olup sadece dişiler peşinde bir yerlerde gezdiğini ve bir gün eve döneceğini umuyoruz...

Sampler'e o zamandan beri hiç dokunmadım, içimden gelmiyor. Fakat iki hafta önce yavaş yavaş başka bir projeye başladım - blackwork denen nakış türünü deniyorum. İşlediğim parça da bir nevi "sampler" olacak, çünkü aynı kumaş üzerine farklı farklı desenler işliyorum. Sonuç da beklediğimden güzel oluyor... Fotoğrafı yarın gündüz ışığıyla çekip koyacağım.

    Her yeni desene ilk başladığımda biraz garip, hatta biraz çirkin duruyor. Ama desen büyüdükçe güzelliği de ortaya çıkıyor. Fakat bu blackwork işi sabırsızlar için değildir kesinlikle, çok yavaş ilerliyor... çok sabır gerektiriyor... Ama bana göre, sonuca bakılırsa (ki bu daha bitmemiş hali) sabretmeye değermiş...

31 Ekim 2011 Pazartesi

Benim ilk sampler'im / My very first sampler

   İlk önce galiba "sampler"in ne olduğunu anlatmam lâzım. Ben de 2-3 ay öncesine kadar böyle bir şeyin varlığından bihaberdim, ama internet deryasını da boşuna sevmiyormuşum - bilgi ve fikir deryası bu internet, her gün yeni bir şeyler öğrenmek mümkün! İşte "sampler" de nakışta bir işleme ... şekli mi diyeyim? (bilemedim şimdi) Aslında bilinen tüm nakış tarzlarını birarada bulundurabilir, ama genelde çarpı işi ve türevleri, ve iğneardı (= backstitch) kullanılır. Kumaşın üzerine (ki kumaş genelde geniş, uzun bir şerit halinde olurmuş) değişik değişik desenler, bordürler, harfler ve rakamlar işlenir. Tek veya çok renkli olabilir. Orta Çağ'da (yani ilk çıktığı zamanlarda) bu tür "sampler"ler şemalar yerine kullanılırmış, baskılı kitaplar ya da dergiler yoktu ya, desenleri unutmamak içinmiş. Kumaşta bolca boş yer bırakılırmış ki kadınlar ömür boyu yeni öğrendikleri desenleri de ekleyebilsinlermiş. Bu şeritler de kızlara ve torunlara çok değerli bir miras olarak geçermiş bazı ailelerde. İngilizce "sampler" de zaten "örnek, örnekleyici, örnek kitabı" demek. Bir de işleyen kişiler marifetlerini göstermek için kullanırlarmış bu tarzı. Bu yüzden de üzerinde bir yerde çoğu zaman ustanın ismi ve tarihi de bulunurmuş. "Sampler"e harf ve rakam işleme modası çok sonradan çıkmış, kadınlar bunları işlerken bir de alfabeyi, okumayı öğreniyorlarmış... Görsel örnekleri burada bulabilirsiniz...
   İşte bu "sampler"ler ilk gördüğüm andan  itibaren bir daha aklımdan çıkmadı. O kadar aşık oldum ki onlara anlatamam! Ve gene internette gördüğüm bir "sampler duvarı" (bir usta işlediği bütün "sampler"leri bir duvara asmış, hepsi bu) beni iyice hasta etmeye yetti. Şimdi ben de "sampler" dolusu bir duvarım olsun istiyorum. Duvarım da hazır... 
   Ve ilk adımı attım bile, geçen cumadan beri hayatımın ilk (ama belli ki son değil!) örnekleyicisini işliyorum. Çarpı işi ve bolca iğneardı birarada kullanılmış. Birinden sıkıldıkça diğerine geçiyorum, çok zevkli oluyor.
   Bu genel görüntü. Fotoğraf çok kötü çıkmış, en az 10 kere çektim, hep aynı flu görüntü. Galiba makinem bu "sampler"i kıskanmış, tümünü düzgün fotoğraflamayı reddediyor :). Ama ana fikir olarak bu da yeterli sanırım. Ne olacağını tahmin edebiliyorsunuzdur... Ben ise pu projede sonradan farkettiğim 3 kediyi çok sevdim, bizim evde de üçüzler yaşıyor ya. Çok sembolik buldum. Gidip gelen annelerini de eklemeyi düşünüyorum bir tarafına ama.
   Bu da sağ alt köşedeki iğneardı, çok güzelmiş. Bana oya gibi geliyor görüntüsü. Bir de bunu işlemek bu kadar sıkıcı olmasaydı!.. ;")


26 Ekim 2011 Çarşamba

Kanaviçeye başlarken bilmemiz gerekenler 2. Keten nasıl işlenir

   Keten kumaşlar etamine pek benzemezler. Kendileri daha yumuşaktır, bu yüzden elde işlerken bütün işinizi kasabilir - kasnak kullanmak en iyisidir. İplik dokuları da kare kare değildir, bütün iplikler tek tektir - iğneyi batıracağınız delikler pek gözükmüyor, haliyle çarpılar yapmak da ilk başta biraz zor geliyor. Ama bu sadece ilk başta!..  Alışınca, gözleriniz o küçük 2x2 kareleri kendi kendine seçmeye başlıyor. Ve keten üzerinde işlenmiş projeler çok daha farklı, çok daha güzel duruyor.
   Önemli bir not: Eğer bütün kumaşın üstü çarpılarla kapatılacaksa, keten kullanmayın - hem bu kadar güzel dokulu kumaşa yazık olur, hem de etamin üzerinde bu projeyi daha kolay ve çabuk yaparsınız. Ketenler, açıkta kumaşın kaldığı, gözüktüğü projelerde çok daha güzel durur.

   Keten genellikle 2 iplik üzerinden işlenir. Yani iğneyi gözle belirlediğimiz "kare"nin sol alt köşeden nakışın yüzüne çıkarıyoruz, 2 iplik sağa ve 2 iplik yukarı (45 derecelik açıyla sağa doğru oluyor) sayıp "kare"nin sağ üst köşesinden batırıyoruz - yarım çarpı hazır.

    Tam çarpıyı oluşturmak için aynı işlemi tersten yapıyoruz, yani bu sefer "kare"nin sağ alt köşesinden kumaşın yüzüne doğru çıkarıyoruz, 2 iplik sola ve 2 iplik yukarı sayıp (ipliğimiz bu sefer 45 derecelik açıyla sola doğru yatmış oluyor) iğneyi batırıyoruz.
    İkinci resimde o 2 ipliği renkli göstermeye çalıştım = koyu yeşille kumaşın üzerindeki 2 dikey iplik (onların "etrafında"  bir sağ, bir sol yapıyoruz), açık yeşille ise 2 yatay iplik (onların "etrafında" bir sağ yukarı, bir daha sol yukarı yapıyoruz).
   Ketenler 2 iplik üzerinden işlendiği için kendi "count" sayısının yaklaşık yarısına eşit olan etamin numarasıyla eşleşir, yani boyut olarak 28 ct keten = 14 ct etamine eşit sayılır.
   

   Bazen keten de (projeye bağlı olarak) 1 iplik üzerinden işlenir. O zaman da çarpılar çok küçük oluyor ve 1 nakış ipliğiyle yapılıyor. Unutmamak gereken önemli bir ayrıntı - ketende "1 iplik üzerinden" işlediğiniz proje, "2 iplik üzerinden" işlediğiniz aynı projeden 4 kat daha küçük olacaktır.

9 Ekim 2011 Pazar

Kanaviçe dergisinin 24.sü çıkmış!

   
   Aslında derginin bu sayısı eylülün 20-22.sinde çıkmış galiba, ama ben son bir-iki haftadır çiçeklerimi kışa hazırlayıp eve taşımakla ve Mystery SAL denen olayla o kadar meşguldüm ki, dört gözle beklediğim bu dergiyi kaçırmışım. Beklediğim de önceden içeriğini bildiğimden ya da aşırı sevdiğimden değil, sadece burada, Türkiye'de tek kanaviçe dergisi olduğundandır. Eh, yeni sayıyı öğrenir öğrenmez gidip aldım, eve gelene kadar da meraktan çatladım... Ama bu seferki sayıda dikkatimi fazla çeken ya da işlemek istediğim pek bir şey bulamadım. Zevkime uyan (ki zevkim mükemmel olmayabilir, bunu asla unutmuyorum) sadece muhteşem bir hat yazısı, tek veya ebruli renkte işlenebilecek Osmanlı deseni yastık ve şömentable, ve inanılmaz güzel (ve sanırım işlenmesi bir o kadar da zor) kelebekli zambak dalı tablosu. Gerçi bu üçünü şimdi yapmaya kalksam 3 ayda anca bitiririm, o zamana kadar da yeni sayı çıkar. Derginin maksadı bu değil mi zaten, okurunu yeni sayı çıkana kadar meşgul tutmak? ;")))

5 Ekim 2011 Çarşamba

Sandra Knitting dergisi, sonbahar sayısı (UK edition)


Örgü örmeyi kendi elleriyle sevenler için Türkiye'de birkaç dergi çıkıyor. Bu dergiler arasında Sandra Knitting gördüğümü pek hatırlayamadım. Aşağıdaki modeller yeni, sonbahar sayısının İngiltere baskısından. Bu sonbahar bunlar modaymış... Bence renkler harika, modeller de hiç te fena değil. Ben en çok paltoyu beğendim - bana, 2 yıldır kendime palto örmek istediğimi ve yün bile aldığımı hatırlattı ;") 

This is the UK edition of Sandra Knitting Magazine, autumn 2011 review. The colours are great, the pullovers and cardis are nice and every model is very wearable. I especially loved the knitted coat because it reminded me of my two-year-old intention of knitting something like that...


30 Eylül 2011 Cuma

Salon tülü ya da Kuşkonmaz (Asparagus)

  Çoğumuz için yalan dolanla birleşmiş bir sözcüktür "asparagas". Meğerse aslı olan "asparagus" hepimizin "Salon tülü" olarak bildiği bitkinin Latincesiymiş. Anneannemin evinde de, bahçesinde de (şu yabani, yenen kuşkonmazı kastediyorum) vardı bunlardan. Gerçi bahçedekini hiç yemeye çalışmadık, bilmiyorduk yendiğini, sadece gül demeti yaparken yanına birkaç kuşkonmaz dalı eklerdik - pek yakışırlar birbirine. Daha sonraları hiç görmez oldum salon tüllerini. Kendi bitki koleksiyonumu yaparken de çok aramıştım çiçekçilerde, nafile... En son yurt dışında yaşayan bir arkadaşımdan rica ettim, bana 3 farklı türün tohumlarını yollamıştı. Sadece bir türünün 4 tohumunu yaşatabildim, yetiştirebildim, hâlâ da en sevdiğim bitkilerden kendileri...
   Geçenlerde Kızılay'a bir işim düştü, çiçek pazarlarının (Sakarya Caddesi kısmındaki Selanik Caddesinde olanlar) yanından geçeyim de neler var bir bakayım dedim. Normalde oradan asla çiçek bitki almıyorum - fiyatlarını "biraz" fahiş bulduğum içindir. Sadece yeşillikleri görmek hoşuma gidiyor, bir de oralarda yeni bir bitki görürsem demek ki büyük ihtimalde yapı marketlerinde de aynısından satışa çıkmıştır, hem de çok daha ucuza... Ama bu sefer kuralımı bozdum. İlk gördüğümde gözlerime inanamadım - "gerçek" salon tülü! Hemen yanına koşup fiyatını sordum ve 10 liraya kıyıp oradan bir tanesini aldım. Artık evimde 2 tür kuşkonmazım var. Yeni gelen tülüm saksının ve toprağın değişmesini bekliyor... Bu olaydan dolayı da bugün kuşkonmazları (namı diğer salon tüllerini) anlatmaya karar verdim.

    Dünyada 300'den fazla türü bulunan, ama evlerde en fazla 3-5 türü yetiştirilen bir bitkidir. Yaprakları incecik, daha çok çam iğnelerine benzer. Bu yaprakları sayesinde de çok narin, havaî duruşları vardır. Türkiye'de en popüler ve adı "salon tülü" olan Asparagus Plumosus Nanus (benim "gerçek" salon tülü dediğim işte bu tür;") )

    Avrupa'nın balkonlarını süsleyen Asparagus densiflorus 'Sprengeri' 

 ise daha sarkık, kalın dallara sahiptir ve dallarda minik, sivri dikenleri vardır. Dalları 1,5-2 metreye kadar uzayabilir. Yazın kolayca çiçeklenir ve meyve verir. Bu tür makrome saksılara çok yakışır. Türkiye'de pek yaygın değildir, adı da "Çıtır kuşkonmaz"mış.

   Türkiye'de pek bilinmeyen, Amerika ve Avrupa'da "Tilki kuyruğu" adı altında sıkça yetiştirilen bir tür daha Asparagus densiflorus 'Meyeri' 

  
Yeni başlayanlar için harika bir bitkidir kuşkonmaz, çünkü bakımı pek zor değildir ve kolayca yeni ortamlara ve koşullara ayak uydurur. Fakat en güzel şekline pencerelere yakın yerlerde (ama direkt güneş ışınlarından uzak) , nem oranı biraz yüksek ve ısı yazın 20-22, kışın ise 15-18 derece olan ortamlarda ulaşır. Isı 10 derece ve altına düştüğünde veya çok sıcak ortamlarda kuşkonmazlar zarar görebilir. Ben kuşkonmazlarımı ilkbaharın sonuna doğru hafif gölgeli balkonuma alıyorum, eylülün sonunda-ekimde de tekrar eve götürüyorum.
  Sulama bol yapılır, ama sulamalar arasında toprak hafif kurumalıdır. Suyu biraz eksik vermek çok vermektense iyidir, çünkü fazlası kökleri kolayca çürütebilir. İlkbaharda ve yazın (yani kuşkonmaz büyürken) 2 haftada bir suyla birlikte besin de verilmelidir. Sıcak havalarda ve kuru, kaloriferli ortamlarda arada bir dallarına fısfısla su püskürtülmelidir. Yazın balkondayken kuşkonmazlarım daha bol sulanmış oluyor (ama gene de suyu vermeden önce toprağın kuruyup kurumadığını mutlaka kontrol ediyorum ve sadece kuruysa suluyorum) ve bol bol da fısfısla "duş" alıyor.
   Kuşkonmazların toprağı genellikle ilkbaharda değiştirilir (ama benim eylül-ekimde değiştirdiğim de oldu). Saksı ve/veya toprak değiştirilirken köklere ve yumrulara zarar vermemeye çalışın. Hafif, geçirgen, zengin, biraz kumlu toprakları sever.
    En kolay çoğaltma köklerin bölmesiyle yaz-kış yapılabilir. Tohumlardan yetiştirmek için ise şubat-martta tohumlar 2 günlüğüne ılık temiz suda bekletilir, sonra temiz, dezenfekte edilmiş toprağa 0,5-1 cm. kadar gömülür, sıcak ve karanlık bir yerde örtü veya cam altında tutulur. Toprağın ısısı 24-27 derece olacak. Sulama püskürtmeyle yapılmalı ve kaplar her gün havalandırılmalıdır, aksi takdirde tohumlar ve toprak mantar ve küften zarar görebilir. Tohumlar genelde 3-6 hafta arası filiz verir. Filizler çıkınca cam ve örtü kaldırılır, toprak kapları biraz daha serin ve ışığı bol olan bir yere alınır. Sulamalar arasında toprak hafifçe kurutulur. (Ben işte bu kadar zorluktan dolayı 20 küsür tohumun çoğunu çürütmeyi başarmıştım zamanında).

   Önemli not: Eğer kuşkonmarların dalları kışın "kelleştiyse" bunu çok fazla dert etmeyin. Olağan sulamalara devam edin, martın başındaysa beğenmediğiniz tüm dalları köke yakın yerden kesin. Bir-iki hafta içinde yeni, güzel ve bol yapraklı dallar tekrar çıkacaktır.

25 Eylül 2011 Pazar

Kanaviçeye başlarken bilmemiz gerekenler 1. Kumaşlar

   Bu hafta sonu çalışma masamdaki dağınıklılığı yok etmeye karar verdim. İşe de bir yığın kâğıtla başladım - son bir yılda tuttuğum çeşitli notlar, farklı farklı konular. Tabii ki bu kağıtları çöpe atmadan önce bir gözden geçireyim dedim ve kendim bile şaşırdım – ne çok yararlı şey bulmuşum zamanında. Ne çok araştırma ve hazırlık yapmışım. Kıyamadım notlarıma, içinde yazılanlara hâlâ ihtiyacım oluyor zaman zaman. Fakat kaybetmeyeyim ve daha düzgün ve kolay ulaşılabilir bir yerde olsun diye bloguma aktarmaya karar verdim. İlk derlemem de kanaviçe ve çarpı işi üzerine olacak.  
  
Çarpı işi ya da kanaviçe, “kareli” ya da gözenekleri net bir şekilde görünen ve eşit dağılan bir kumaşta yapılan bir nakış türüdür. Küçük, eşit uzunlukta çarpı ilmekler ortaya çıkar. Desenler de bu ilmeklerden oluşur.
 Nakış genellikle Aida kumaşı (Türkiye’de bu kumaşa “etamin” denir), Evenweave  ya da Linen (yani keten) üzerine yapılır. Bu kumaşların farklı dokuma sıklıkları, yani “kaunt’ları” var (count = 2,5 santimetrekareye (yani 1 inch kare) denk gelen gözenek sayısı).

Aida kumaşı, yani etamin, çarpı işine yeni başlayanlar ve görme bozukluğu olanlar için idealdir. Çünkü hem kumaşın kendisi genellikle kasnak (= gergef) gerektirmeyecek kadar sert oluyor, hem kumaşın iplikleri belirgin bir şekilde kareler halinde. Gözenekleri bulmakta da fazla zorlanmayacaksınız – iplikleri kolayca sayılabiliyor ve iğneyi nereye batırmanız gerektiğini de görüyorsunuz. 6, 8, 11, 14, 16 ve 18 kauntları bulunur. Sayı ne kadar büyürse, o kumaşta işlediğiniz motif o kadar küçülür. Şemada gösterilen her kare bir kumaş "karesine" denk geliyor. 
Metre ile satılan etamin 110, 158 ve 180 cm. genişliğinde olabiliyor. Ayrıca internet mağazalarında önceden kesilmiş parçalar halinde de satılıyor.
Değişik renklerde (beyazdan siyaha kadar), simli, kumaşın üzeri desenli (örn., DMC İmpressions Aida) ve hatta kumaşın üzeri hazır kare kare teyellenmiş (örn., DMC Magic Guide Aida, 40 derecede yıkadığınızda çizgiler yok oluyor) olabiliyor. En fazla renk ve desen seçenekleri 14 count’luk kumaşlarda bulunur. Projelerde de en fazla kullanılan 14 ve 16 kauntluk etamindir. 
14 ct etamin birkaç renk örneği
14 ct baskılı etaminler Impressions DMC'den
 Fakat unutulmaması gereken en önemli nokta şu – etamin üzerine işlenecek projede sadece ve sadece tam ve yarım çarpı işlenebilir (bu kumaşın dokuma özelliğinden kaynaklanır).

İşlenmesi biraz daha maharet isteyen Evenweave kumaşı da soldan sağa ve yukarıdan aşağıya 1 santimetrede aynı sayıda ipliklere sahiptir. Yani bu kumaşta da çarpı ilmekler düzgün ve eşit uzunlukta oluyor. Ama nakış etaminin aksine 2 iplik üzerinden yapılıyor, bu yüzden de kauntları biraz farklı – 20, 25, 28, 32, 36. 28 kaunt evenweave = 14 kaunt etamin.
En zor işlenen kumaş türü de keten, yani Linen. İplikleri her zaman eşit bir şekilde dağılmış olmayabiliyor, haliyle çarpı ilmeklerin uzunluk ve genişlik oranları aynı olmayabilir. Bazı kaynaklarda keten evenweave kumaşlarından sayılır. Nakış 2 iplik üzerinden yapılır, kauntları da evenweave kumaşıyla aynı. 
Evenweave ve keten kumaşlarının da cinsleri var (örn., Lugano, Belfast, Edinburgh, Cashel vs.), çok çeşitli düz ve ebruli renkleri bulunur. Bu kumaşların dokuma özelliğinden dolayı üzerinde rahatça ¼ ve ¾ çarpı ilmekler işlenir.
32 ct belfast keteni, birkaç renk örneği

Ayrıca, çarpı işi nakışıyla işlenmesi için uygun birkaç ürün daha var: değişik genişlikte etamin ve keten bantları, havlular, masa örtüleri, hatta alışveriş çantaları… Ve çarpı işi için uygun olmayan bir kumaşa nakış işlemek isteyenlere yardımcı olabilecek harika 2 ürün daha – “soluble canvas” dedikleri, suda 50 derecede yıkanınca çözülüp yok olan kanaviçe çeşidi ve “waste canvas” diye adlandırılan (ya da bazı üreticilerin “tear away canvas” dedikleri) bildiğimiz kanaviçe kumaşı. Bunlar normal kumaşların üstüne teyellenir, kumaş kasnağa gerdirilir, nakış yapıldıktan ve kasnak çıkarıldıktan sonra da ya yıkanır (suda eriyeni için), ya da kanaviçe iplikleri cımbızla tek tek çekilip atılır. 

Çarpı işine uygun kumaşlarının en ünlü üreticileri CharlesCraft, Inc. (ABD), Wichelt Imports, Inc. ( renk ve count yelpazesi inanılmaz!), DMC, Zweigart, M.C.G. TEXTILES

Notum:
Maalesef, yukarıda anlattığım kumaş ve ürünlerin çoğunu benim bildiğim el işi mağazalarında hiç görme fırsatım olmadı. Bütün bu zengin seçenekleri yabancı Internet mağazalarının bazılarında bulabilirsiniz. Fiyatlar da bazen (hele söz konusu kumaş keten ise) çok etkileyici olabiliyor ;”).

17 Eylül 2011 Cumartesi

Mavi örgü tunik

   Malüm, sonbaharın gelişiyle Ankara'nın havası bayağı bir değişiyor - gündüzleri hâlâ çok sıcakken, akşam güneş battı mı hava ciddi bir şekilde serinliyor. Bendeniz çok üşüyen biri olarak daha eylülün ilk haftasında, akşam yürüyüşlerine çıkarken ya da sabahın erken saatinde bir yere giderken muhakkak uzun kollu bir şey giyerim. Eh, yumuşacık, örgülü bir hırka ya da kazağın yerini de başka hiçbir kıyafet tutmaz bence. Bir de üşüdükçe illâ ki bir şeyler öresim geliyor... Son 2-3 yıldır örme ipliği hiç almadım (nakışa başladığım günden beri nakış ipliklerine takmış vaziyetteyim ;") ), ama bir şey almaya ihtiyacım da yok - evimdeki yün stoku o kadar büyük ki, yünleri sığdıracak yer zor bulunur... En eski alım tarihi de muhtemelen 10-13 seneyi bulur, yani o yünler artık üretilmiyor da, o yünleri örenlerin eşyaları da eskimiş atılmıştır herhâlde... 
   Şu stokları biraz bir eriteyim dedim ve ilk olarak zamanında Şık Düğme'den 200 gramlık iki yumak halinde aldığım ince, yazlık denecek kadar yumuşacık iplik çıkardım. Hoş mavimsi bir rengi var, içinde biraz mor, lilâ, yeşil ve sarımsı tonlarda noktacıklar, hafif melanj bir iplik yani. Miktarı sınırlı olduğundan basit,  V yakalı bir tunik örmeye karar verdim. 3 numaralı şişle düz örgü. Örülmesi hızlı ama biraz sıkıcıydı, o yüzden 2 haftada ancak bitirdim... 
   V yakayı biraz fazla abartmışım, bu şekilde giyilmesi rahat olmazdı. Söküp tekrar örmeye de üşendiğim için içine küçük üçgen bir parçayı örüp dikmeyi tercih ettim. Bu yılın modasına da uymuş galiba, hani dışarda gördüğümüz her 2 tişörtten birinin V yakasında da başka renkte bir kumaş parçası var ya, sanki içine bir şey giyilmiş gibi...
   Basit bir model, ama kot pantolonla çok güzel durmuş... Bu da etiketleri ve iplikten geri kalanı...
 
Bu akşam başlamayı düşündüğüm küçük hırka çok daha fazla "süslü" olacak, aran örgüsünü deneyeceğim.

9 Eylül 2011 Cuma

Küçük bir kahkaha çiçeği

  
"50 Blossoms by Kathy Wirth" kitabından 10 numaralı çiçek "Morning Glory" 34 x 41 (genişlik x yükseklik),
Anchor iplikleri, 11 renk.
14 count Aida DMC üzerine (renk numarasını bilmiyorum, ama linen Aida'ya benziyor).
Yaptığım tek değişiklik - 2 iplik yerine 3 iplik kullandım. Ve henüz karar veremediğim bir şey daha - backstitch'ini yapayım mı, yapmayayım mı? Yeşil iplikle başladım, ama bana bütün işi bozuyor gibi geldi...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Paşakılıcı (Sansevieria)

   En dayanıklı bitkilerinden biridir paşakılıcı. Çok fazla bir şey istemez sahibinden, ama görüntüsü yapay bitki denecek kadar güzel olur genelde. 
   Ben paşakılıçlarını çocukluğumdan beri pek severim, ama kendi bitki koleksiyonuma başladığımda bu çiçek evimde uzun zaman yoktu. Büyük marketlerde ve çiçekçilerde bir ara hiç bulunmazdı. En son, artık umudumu yitirdiğimde, bir arkadaşımın evinde görüp kökle beraber küçük, taze bir sürgün kesmiştim. Nedendir bilmem ama en az 7-8 yaşında olmasına rağmen hâlâ da pek ufaktır, çok büyümüyor. Yaprakları biraz kıvrık gibi, kenarlarında ince sarı çizgiler var.
Sansevieria trifasciata Laurentii
   İkinci paşakılıcım bize 2005 yılının sonuna doğru hediye olarak geldi. Devasa bir saksıda devasa bir bitkiydi. Bazı yaprakları neredeyse 2 metre uzunluğundaydı, sürgünlerin sayısı da o kadar fazlaydı ki, toprağa ulaşmak imkânsızdı. Ve hâlâ da yeni sürgün vermeye devam ediyordu. İşte bu paşakılıcı 2006'nin haziranında hepimizi şaşırtmıştı -  çiçek açmaya başlamış!.. O zamana kadar tüm çiçek seven arkadaşlarım ve ben, paşakılıçlarının çiçeksiz bitkiler olduğunu düşünürdük. Çiçekleri pek büyük ve gösterişli değildi, ama akşama doğru bütün ev tatlı, vanilyaya benzer bir kokuyla dolardı... Ve bu 2-3 hafta kadar sürdü... Maalesef, çiçeklerden sonra çiçek veren tüm sürgünler yavaş yavaş öldü (doğada da öyle oluyormuş), ama geride o kocaman saksıyı patlatacak kadar çok "yavru" kalmıştı. Şimdi de onlar evimi süslüyor.
benim Sansevieria grandis'im çiçek açmış

   Bir de kayınvalidemden ancak ikinci kez aldığımda yaşatabildiğim bir tür daha yaşıyor evde, "cüce" paşakılıcı dediğim yakışıklı(lar). Şu an hızlı çoğalma devrindeler, topraktan neredeyse her gün yeni bir "yavru" çıkarıyorlar.
sansevieria trifasciata Hahnii

   Paşakılıcı bakımı:

  •    odada istediğiniz yerde durabilir, loş ışıktan bile korkmaz. Güneşi bol alan bir yerde dursa renkleri daha canlı ve çizgileri daha belirgin olur. Ama direkt güneş ışınlarından korunması gerekir, yoksa yaprakların üzerinde çok çirkin güneş yanıkları oluşabiliyor.
  •    yazın en ideal ısı 25-27 derece, ama benimkiler kapalı terasın sıcağına (50'ye kadar çıktığı da oluyor) da gayet rahat dayanıyorlar. Kışın ise 12-15 dereceden aşağı olmaması gerekir.
  •    en dikkatli olmanız gereken husus - sulama. Kesinlikle fazla sulanmaması gerekir, sulamalar arasında toprak iyice kurumalıdır. Kışın (hele bir de odadaki hava soğuksa) ayda bir sulamak bile yeterli oluyor. Sularken çiçeğin ortasına su dökmemeye çalışın, bitki kolayca çürüyebilir.
  •    kaktüs besinlerinden ilkbahardan yazın sonuna kadar arada bir kullanılabilir (ben iki haftada bir veriyorum). Kışın kesinlikle besin kullanmıyorum.
  •    yapraklarını arada bir nemli bezle siliyorum, tozlanmasınlar - hem daha hoş ve bakımlı bir görüntü olur, hem daha fazla oksijen salgılarlar.
  •    istediğiniz toprağı rahatça kullanabilirsiniz. Ben tüm bitkilerim için her zaman yapımarketlerinden  aldığım hazır, hafif ve geçirgen toprak kullanıyorum. Saksı da çok derin olmak zorunda değildir, çünkü kökleri genelde yüzeye yakın bulunur.
  •    gerekirse ilkbaharda saksı ve toprağı değiştirilebilir. Gene ilkbaharda da bitki  kolay bir şekilde çoğaltılabilir: topraktan hafifçe ve dikkatlice temizlediğiniz kökler keskin, temiz bir bıçakla ortadan kesilir. Kesik yerlerin biraz kuruması için yarım-bir saat kadar açıkta bekletilir, sonra kesik yerleri kömür tozuna batırılır ve başka bir saksıya alınır. 
  •    paşakılıcınız çiçek açsın istiyorsanız, ona biraz "eziyet" etmeniz gerekir - (direkt ışınları almayan) güneşi bol olan bir yer, toprağı uzun zamandır değişmeyen ve artık çok dar/küçük gelen saksı + düzensiz ve yetersiz sulama. Genelde işe yarıyor...

4 Eylül 2011 Pazar

Kanaviçe Besmele

   Bir haftadır bloguma resimleri yüklemeyi başaramadım, bugün nihayet internetim düzgün çalışıyor. Hemen sonucu göstereyim. Besmeleyi arife sabahı bitirdim, soğuk suyla ve sıvı deterjanla yıkayıp
köpüklü "çerçevesi" de çok hoşuma gitmişti, serap gibi duruyor
 (ki her zaman nakışlarımı yıkıyorum, sanki yıkandıktan sonra daha düzgün duruyor) kalın bir havlu üzerinde, fazla bastırmadan ütüledim ve çerçeveciye götürdüm.  Beğenerek seçtiğim çerçeve her nedense olmamış, adam kendi kafasına göre başka bir şeyle değiştirmişti. Neyse ki yeni sahibi çok memnun kaldığı için ben de memnunum...

İşin komik tarafı, daha son çarpıları işlerken sonraki projem ne olacak diye düşünmeye başlamıştım bile... Bu sefer çok renkli bir şeyler düşünüyorum... Aklımda birkaç seçenek var ama şimdilik çok kararsızım...
Biraz daha ayrıntılı görmek isterseniz buradan indirip inceleyebilirsiniz. ;"))

20 Ağustos 2011 Cumartesi

   Ramazan geleneğim olacak bir işle meşgulüm son 2 haftadır - geçen seneki gibi bir "besmele" işliyorum. Bu seferki de bizim evde kalmayacak, bir başkasının evine gidecek. Ramazan Bayramına 1 hafta kaldı, elimi çabuk tutmam lâzım...

14 Ağustos 2011 Pazar

Kaplan zambaklarım çiçek açıyor!

   Çocukluğumun çiçekleridir kaplan zambakları - anneannemin bahçesinde tüm yaz boyunca bol bol açarlardı, bütün bahçeyi tatlı tatlı kokuturlardı. Bunca yıldır hep aklımdaydı, ama bir türlü bulamıyordum bunlardan. Artık vazgeçmiştim aramaktan ve hiç beklemediğim bir anda önüme çıktılar - Bauhaus'ta, hem de dikim mevsimi neredeyse bitmek üzereyken 2-3 paket Hollanda menşeili kök (soğan demeye dilim varmıyor) bulmuşum... Kötü saklanma koşullarından nasibini almıştı, ben de zar zor bir paketini seçebildim. Aslında yaşatabileceğimden de emin değildim, sadece deneyeyim dedim... 
   Uğraşlarım boşa gitmemiş, zambaklarım bir güzel filizlenmiş, hem de 3 soğan varken 4 dal çıkmış. Çiçek tomurcukları da varmış. İlk resmini 18 mayısta çekmişim
   Bir hafta sonra boyları neredeyse 2 katına çıkmış, tomurcukları da iyice ortada... Her hafta değişik besinler veriyorum ki soğanlar çok zayıf düşmesin, çünkü zambaklar en "obur", çiçek açmaya çalışırken köklerini ve toprağını en fazla sömüren bitkilerdendir.
   İki buçuk hafta sonra en alttaki tomurcukların rengi turuncuya döndü, nihayet çiçeklerin renkleri belli olmaya başlıyor. Artık her an her şey olabilir...

   Ve nihayet haziranın üçüncü haftası zambakların çiçekleriyle taçlanıyor.  Daha terasa çıkmadan da kokusunu alabiliyorsunuz. Çok güzeller, adını da nereden aldıkları hemen belli ediyorlar, değil mi? Fotoğraf çekmekte acayıp beceriksizim, ama gene de hatıra olsun diye bol bol resim çekip bloguma koymak istedim - kışın, her taraf karla kaplıyken ya da daha kötüsü karsız gri haldeyken, onlara bakıp yazı hatırlayayım...



7 Ağustos 2011 Pazar

   Sanırım her nakış işleyenin er geç bazı küçük, hoş "yardımcı"ları olur - iğnedanlık/iğnelik (pin cushion), makas kılıfı (scissors case) ve daha nice adını bilmediğim ıvır zıvır... Eh, ben de bir yıldan fazla nakışla uğraştığım halde hâlâ bunlara benzer bir şey yapmamıştım kendime. Gerçi pek hoşuma giden ve sürekli kullandığım 2 dergilik yapmıştım... Ama geri kalan bütün nakış-dikiş-örgü gereçlerim eski çıkolata kutularında ve küçük kolilerde duruyor. Bir şey lâzım olduğunda bulmak ne mümkün! :") Bütün bu eşyalara bir düzen uydurmak için son bir haftadır sürekli bir şeyler "icat" etmeye çalışıyorum. Küçük, hızlı ve kolay yapılabilecek bir şeylerden başlayayım dedim de aklıma iğnedenlik yapmak geldi - hem güzel, hem kullanışlı.  Ve sayesinde nihayet nakış iğnelerimi kaybetmekten vazgeçerim diye umuyorum...
   Uzun zamandır desenlerini çok beğendiğim bir tasarımcı da var  - Ellen Maurer-Stroh. EMS Stitcher's Tools adında hazırladığı bir projesi forumundan ücretsiz olarak indirilebiliyor.






   Çok sevdiğim renkleri kullandım - bakır ve bronz tonları. Fakat aksiliğe bakın ki, sevdiğim renkler beğenerek kullandığım nakış makasıyla renk olarak hiç uymadı ya da bana öyle geliyor, ama içime sinmediği için bu renkleri kullanmaktan vazgeçtim. Şimdi gri-siyahlı tonlarında ipliklerimi denemek istiyorum, sonucunu mutlaka paylaşırım...

10 Temmuz 2011 Pazar

En güzel balkonlar!

     Şimdi adını çıkaramadığım bir dergi Türkiye'de "en güzel teras/balkon" yarışması düzenliyordu birkaç sene önce. O yarışma hâlâ da düzenleniyormuş, geçenlerde Evim Dergisinde reklamını gördüm. Bizim balkon ve terasları bilmiyorum, kazananların fotolarını hiç görme firsatım olmadı. Ama son birkaç yıldır internette gezinirken topladığım birkaç fotoğrafı daha sık göreyim diye buraya koymaya karar verdim - bunlar, bence, en güzel balkon olmayı hakkediyorlar. 
     Bunlara bakıp bakıp ben de özendim bu senenin başında, ama şimdi söyleyebilirim ki, bu sene hedefimi tutturamadım. Biraz çiçeğim, bitkim var. Tohumlarla da çalışmaya korkmam artık, göründüğü kadar zor değilmiş. Deneyim kazanmış, daha önce hiç beceremediğim bazı bitkileri tohumdan yetiştirmeyi başarmışım. Bazı yeşilliklerim de hiç olmadığı kadar bakımlı ve gür duruyorlar, amma ... Takvime bakarak söyleyebilirim ki bu sene daha fazlasını yapamadım. Neyse ki seneye tekrar deneme şansım olacak. Şimdilik ise Avrupa'nın balkonları... 

























Çok da merak ediyorum, bunların benzerini Ankara'nın ikliminde yapmak mümkün mü?..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...