Cuma günü nihayet elime çok uzun zamandır istediğim bir kitap ulaştı - Türkiye'nin ağaçları ve çalıları (yazan Necati Güvenç Mamıkoğlu). Hepsiburada'dan birkaç hafta önce ısmarlamıştım, ellerinde olmadığı için biraz beklemek zorunda kaldım. Ama beklediğime de değmiş! Gerçekten harika bir kitapmış! Necati Bey benim sıkça tekrarladığım bir fikrin canlı ispatı olmuştur - bazı insanlar hobi olarak yaptıkları işlerle uzmanlara taş çıkartırlar. Çünkü kendisi bir botanikçi değil, uzun yıllar PTT'de çalışmış bir mühendismiş. İşi dolayısıyla da bütün Türkiye'yi gezmek zorunda kalmış. Ağaçların resimlerini çekmek de sadece bir hobisiymiş. Ellerinize sağlık, Necati Bey! Sayenizde hem bir sürü ağacı ilk defa tanıma fırsatı buldum, hem de onların Türkçe adlarını öğrendim. Bence, bu kitap sadece bitkilerle ilgilenen insanların evlerinde değil, Türkiye'de yaşayan herkesin evinde olmalıdır... (Belki biraz bencilce gelecektir ama) Umarım, çiçeklerle ve otlarla ilgili bir kitap çıkartacak kadar da fotoğrafınız vardır...
Not: "herkesin evinde olmalıdır" cümlesini görenler abarttığımı düşünebilirler, ama geçenlerde şöyle bir duruma şahit oldum. Şubat ayında Ankara'da Trabzon günleri şenliği vardı. Ve AKM'deki stantlarından birinde Orman Bakanlığından ağaç fidanları ücretsiz dağıtılıyordu. En kalabalık, yaklaşılması neredeyse mümkün olmayan bir stanttı. Karaçam, ladinler ve huş fidanları vardı. Herkes almak için uğraşıyordu, ama bir de neredeyse herkes "Huş ağacı nedir?" diye de soruyordu. Ki bana göre sorulmaması gereken bir şey, çünkü buralarda çamların, meşelerin ve (affedersiniz ama) osuruk ağaçlarının yanı sıra en yaygın ağaçtır kendisi. Ankara'nın neredeyse her parkında ve her resmi binanın önünde beyaz gövdeli oya yapraklı huştan en az bir tane vardır. Demek ki onları pek kimse farketmiyor, farkederse de merak etmiyor. Yazık!..
Şimdiki çocukların çoğu da sadece iki tür ağaç biliyordur: iğneli olan herşey onlar için "çam"dır, gerisi de "ağaç".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder