Nakış Dergileri

22 Şubat 2012 Çarşamba

Massive Attack ft. Terry Collier - Live With Me (from The Person of Interest)



2011-2012 sezonunun yeni dizisi  "Person of Interest" ("Şüpheli şahıs" olarak çevrilebilir) şimdi CNBC-e'de gösteriliyor. Ailece izliyoruz, konusunu da, kahramanlarını da çok sevdik ... Yanılmıyorsam, üçüncü bölümün sonuna doğru bu parça çalıyor dizide. Şarkının sözleri çok güzel, dizideki sahnelere de acayıp uydu... Dinlemeye doyamadım...

21 Şubat 2012 Salı

Bir ondan bir bundan...

      Son birkaç gündür gündüzleri hava güneşlidir,.. pencereden dışarı her baktığımda ilkbahar geldi diye birkaç saniyelik heyecan, sonra da pencere açtığımda aynı soğuk, buz gibi hava. Nedense ben bu kış çok üşüyorum... Akşamları evde kitap okumak ya da el işiyle uğraşmak için kalın bir battaniyenin altına giriyorum. Etrafımda da hemen yer kapmaca oyunları başlıyor - bizim evin büyük kedi-kızı Tırmoş, bizim kara cadımız, ayak ucumda tek başına uyumayı sever. Eh, onun yavruları, "dalmaçyalı" kuzular da aynı yerde uyumak isterler. Allah'tan bu ikili bir arada gayet iyi geçiniyor. Her akşam aynı sinir harbi, aynı sessiz bekleşmeler, korkutucu pozlar - annecik hırlamayla yavruları uzaklaştırmaya çalışıyor. "Dalmaçyalı"lar da bazen hiç umursamadan uyurlar, bazen ise kalorifere geçmeyi tercih ederler... Her gün ayrı bir film, ayrı bir eğlence...
bugün kazanan taraf "Dalmaçyalı"lar oldu...
     İki haftadır Suzanne Collins'in üçlü "Açlık oyunları" romanını okuyorum, bir buçuk kitap bitti, bir o kadar daha kaldı. Gene ilk kitabın başında biraz zorlandım, sonra da zevkli hale gelince işim kolaylaştı. Bu kitaplara epeydir bakıyordum, ne hakkında diye merak edip. Gençlik romanıymış tarzı, ama olsun. Ben her tür kitap severim, yeter ki sıkıcı gelmesin :) 


     Resimdeki kupa, bu hafta sonu ziyaretime gelen bir arkadaşımın hediyesi. Bunu alışveriş gezintilerinden birinde görüp hemen beni ve "yeni" hobimi hatırlamış, almış. Üzerindeki "kanaviçe" kalplere bayıldım! İçinde bitki çayları için süzgeci de vardı, ama ben sadece kapaklı olarak kullanacağım, çayım kahvem çabuk soğumasın diye...

     
     Bu örgülü saç bandı da benim en soğuk havalarda bile şapka takmayı reddeden asi bir kıza hediyem oldu. Kendisi poz vermek istemedi, biz de manken olarak oyuncak maymunu kullandık. Biraz geniş ve bayağı kalın, kulaklarını ve başının büyük bir kısmını çok sıcak tutacak bir şey oldu. Örerken çok zorlanmadım, bu tür şeyler her zaman daha kolay geliyor bana. Ama paslanmaya başlamışım... Acilen bir şeyler daha örmem lâzım, yoksa örmeyi hepten unutmaya başlarım... Belki de şala başlama zamanı geldi de geçiyor...


     Üzerinde çalıştığım son projeyi de en sona sakladım ;") Gene blackwork, ama bu seferkinde biraz da çarpı işi var. Akşamları bazen kitap okumak yerine bununla uğraşıyorum. Bitince daha büyük bir şeyin parçası olacak...

10 Şubat 2012 Cuma

Aklından bir sayı tut - John Verdon

    Çocukken ve gençken kitap okumayı çok severdim, tam bir kitapkoliktim ;"). Gerçi o zamanlar televizyon zaten pek seyredilmezdi ya, 1-2 kanal ve sınırlı yayın saatleri varken biz ailece sadece işaretlediğimiz programları seyreder, boş vakitlerimizi okuyarak ya da eş-dostla sohbet ederek geçirirdik...   Daha sonraları okul, iş, aile derken kitap okumayı bırakmış, yılda bir kitabı bile zor bitirir olmuştum...
     Ayıptır söylemesi, ama bütün kitap okuma aşkıma rağmen geçen sene de sadece 2 kitap okuma fırsatım oldu. İlki berbattı - bana göre çevirmen kitabı resmen katletmiş (daha sonra İngilizce versiyonunu sırf karşılaştırmak için okuduğum için biliyorum), adını bile anmayacağım - o roman ile kişisel "en uzun okuma rekorumu" kırmış oldum. İkincisi ise harikaydı! Elif Şafak'ın Aşk romanı - onu tatilde, 2 günde yuttum bitirdim. Bu kitabı okumakla da çok geç kalmışım aslında - bütün Türkiye onu 2-3 yıl önce okumuştu. Ben ise o zamanlar pembe kapağını ve kocaman "Aşk" sözcüğünü görünce burun kıvırdım... Ne sandıysam... Şimdi ise en sevdiğim 10 kitap listemde yer alıyor...
   
     Geçen senenin sonunda kendime söz verdim - gene okumaya başlayacağım diye. Çünkü ben hep aynı şeylerle uğraşamıyorum, sıkılmaya başlıyorum. Hobilerimi "sıraya" koymuşum, bir biriyle, bir öbürüyle meşgul olmak bana daha eğlenceli geliyor. Gerçi kitap okurken televizyon seyrederkenki gibi aynı anda başka şeyler yapamıyorum ya, ama ayda birkaç akşam buna katlanabilirim sanırım ;").
      Ve bu sene okuduğum ilk kitap... John Verdon isimli "genç" yazarın "Aklından bir sayı tut" romanı "Koridor" yayınevinden daha geçen sene çıkmış ve galiba geçen yaz "patlama" yapmış. Benim ise her zamanki gibi yılbaşından birkaç gün önce ondan haberim oldu, kitapçıda ilgi çekici bir şeyler seçmeye çalışırken. Kitabın arka kapaktaki yazılar seçimimi biraz da olsa etkilemişti - polisiye türünü çok severim (Severek seyrettiğim dizilerin çoğu da polisiye). Bir deneyeyim dedim ancak yeni yıl telâşları, yeni yılda da önce başladığım nakış projelerimi bitirme inadım kararlılığım yüzünden bayağı erteledim okumayı. Ama samplerimi bitirir bitirmez, aynı akşam aldım elime kitabı, başladım okumaya... 

      ... İlk 30-35 sayfa biraz yavaş olduğu için tam sıkmaya başlayacaktı ki... olay patladı, ve kalan 400 küsür sayfa neredeyse tek nefeste bitti. Gerçi ben akşamları, yatmadan önce okuduğum için birkaç kere kitabı yastık yerine de kullanmışım (insan yorgunken gözlerini kırpmak için kapatır bazen ve... bilirsiniz işte ;") ). Sürükleyici, ilginç bir polisiye. Sürpriz, beklenmedik bir katil... Yazarın ilk kitabıymış, ama hiç de fena değilmiş. Birkaç yıl içinde Amerikalılar bu kitaptan film çekerlerse hiç şaşırmam. Bugün de D&R sitesinde John Verdon'un bu ay içinde çıkmış yeni kitabını ("Gözlerini sımsıkı kapat") farkettim - bu sefer son duyan ben olmuyorum yani ;"), şimdi onu da alıp okumayı düşünüyorum. Baş kahraman aynı emekli detektif. Umarım, bu da ilk macerası kadar iyi olacaktır.

Tree of Life Sampler by Wiehenburg Embroidery

   İkinci samplerim de aslında ilkinden bir gün sonra bitmişti, ama onu da zamanında sergileyemedim ;") ...  Dün de ilkini yayınladığımda bunun fotoğrafını çekeyim de bloguma koyayım dedim ve çekemedim  - makinenin pilleri bitmiş, şarj olana kadar beklemek zorunda kaldım.
Wiehenburg Embroidery - Tree of Life Sampler
  Bu sampler'i, ilk sampler'in sonuna doğru, sadece düz ve (bu kadar çok olunca) acayip sıkıcı iğneardı kaldığında, sıkıntıdan çatlamamak için işlemeye başlamıştım. Deseni basit, kendisi de küçük - çabucak, sıkmadan bitmiş... İlkini gibi, 16 ct antik beyaz etamin (bunu boyamamaya karar verdim) üzerinde 3 iplik kullanarak işledim (Anchor 22* numaralı renk, ilk samplerle uyumlu olsun diye). Bu da şimdilik sandıkta çerçeveyi bekleyecek...
   Şablonunu şu siteden aldım, hazır örnek fotoğrafın üzerine tıklarsanız bedava indirebilirsiniz. Benim gibi simetri hastasıysanız, uyarayım: ilk bakışta tamamen simetrik gibi görünen bu samplerde sağ ve sol birkaç yerde farklıdır, belki de bilinçli olarak öyle tasarlanmış, bilemem. Ben gene de işlerken bazı yerleri önceden farkedip simetrik yapmaya çalıştım, bazı yerleri ise zamanında farkedemediğim için sonradan söküp düzeltmeye üşendim.

9 Şubat 2012 Perşembe

İlk sampler'im bitti

   İlk samplerimi işlemeyi 4 hafta önce bitirmiştim, ama işlerimin yoğunluğundan dolayı bir türlü zaman ve fırsat bulup da fotoğraf çekemediğim için bu sevincimi paylaşamadım. Bugün nihayet kendime ve bunca zamandır ihmal ettiğim bloguma biraz zaman ayırabiliyorum...

   2 aylık ertelemeden sonra, hayatımın ilk sampleri bitti. Bu projeyle birlikte birkaç ilki denemiş de oldum - ilk defa 16 ct etamin ve 26 numaralı iğne kullandım (24 numaradan sonra parmaklarıma minicik gelmişti! alışana kadar sürekli kaybedeceğim diye korkuyordum), ilk defa eski bir görüntü olsun diye etamini boyadım (bunun için kuru kahve, kuşburnu taneleri ve tarçın çubuklarını kullandım), ilk defa birkaç farklı renkteki ipliği bir arada kullandım. Sadece iğneardı biraz uğraştırdı, bu kadar fazla olunca nedense çok sıkıcı geldi. Ben de sıkıntıdan çatlamamak için aynı anda başka bir sampler daha işlemeye başladım, onunla rahatlıyordum. İkisi de neredeyse aynı gün bitmiş oldu...  Sonucundan memnunum, şimdi sıra çerçeveyi seçmekte...


  
After two months of waiting and postponing I've finally finished my very first sampler. It's worked on 16 ct hand dyed Aida (I used natural Turkish coffee, a few dried rose hips and cinnamon sticks for dying it - everything I found in my kitchen;) ) and Anchor flosses no 20, 22 and 381 (tweeding with 3 threads) for cross stitches. Backstitch's made with 1 thread of brown.

   I love the result... And I loved the process itself - it had a lot of firsts for me. I used 16 ct Aida (and now I can tell that I love it more than 14 ct) and tweeding method for the first time, I dyed fabrics for the first time (and I really liked it), I used too much backstitch and I'm still alive ;) (because it sometimes becomes deadly boring!). And the most important thing - I did a sampler  for the first time in my life. Second one is going to be smaller and without backstitch... 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...